Sistem yorgun mu? « Harbi Gazete

SON DAKİKA

Sistem yorgun mu?

Bu haber 25 Kasım 2017 - 10:30 'de eklendi ve

Herhalde bir yerlerde gözüme takıldı, ya da, bir sohbetten filan zihnimde yer etmiş olabilir; “sistem” denildiğinde hep aklıma gelir ve açıkçası beni düşündürür. Mesela, bir bünyede solunum, sindirim ve dolaşım sistemleri arasında uyumsuzluk tespit edilmiş, sistemler birbirini etkiler veya tetikler hale gelmiş ise, hafazanallah;  filmin sonunun belli olduğu söylenir. Elbette, tedavisi de vardır, ayrı bir konu.

Ha keza; aslında sözü getirip demokrasinin olmazsa olmazı filan diye de girizgah yaparak kuvvetler ayrılığı meselesine iliştirip uzatmak niyetinde değilim, fakat konunun her daim tartışmalara vesile olan bir öneme haiz olduğunu düşünerek, bir miktar değinmek istedim. Malumunuz; gündemdeki sıcaklığını yıllardır muhafaza etti, hatta gündemin ilk sırasında olduğu dönemler de oldu. Siz de farkındasınızdır, öyle garabet uygulamalar gördük ki, görülen her tuhaflığın ardından da yasama, yürütme ve yargının birbirlerinin bağımsızlığını gölgelediği dillendirilirdi. Sonrası da malum; tıpkı bürokratik oligarşinin cenderesine tıkanmış diğer meseleler de olduğu gibi, her şey dönüp dolaşıp  sistemin bozuk olduğuna bağlanırdı..

Gemisini kurtaran kaptandı

Aslında haksız da değillerdi, mamafih sistemin bozuk olmadığı da söylenemezdi. Mesela medya siyaset ilişkileri iyice girift hale gelmişti. Siyaset günlük didişmelerden ibaret olan bir görüntü sergiliyordu. Siyaset üretene  pek rastlanmıyordu. Vasatizim adeta öncelikliydi. Gazeteler asıl işlevlerini bir kenara bırakıp, tabak, çanak pazarlama yarışına girmişlerdi. Birinci sayfaların sürmanşetinde pazarlanan zücaciye ürünlerinin fotoğrafları sergileniyordu.

Maalesef böyleydi.

Ne olursa olsun, maksat torba dolsun gazeteciliği adeta trend haline gelmişti. Aynı anda, tam on tane promosyon vererek tirajın düşmemesi için çabalayan gazeteler vardı.

Nasıl olsa fatura da gider olarak eninde sonunda millete ciro ediliyordu.

Sanki iktidarın bursuyla bankacılık öğrenmek istiyormuş gibi, kamu bankalarına sahip olmaya heveslenen medya patronları vardı.

İktidarın tepesi kandırılabiliyor, dolandırıcı örtülüden parsayı götürebiliyordu.

İktisadi bakımdan kriz yaşanması adeta kanıksanır hale gelmişti. Enflasyon artışı filan, günlük olağan, sıradan hadiselerdi. Koskoca firmalar kapanıyor, asırlık markalar adeta buharlaşıyordu.

‘Önce ben, sonra partim’ siyaseti

Öncelikli meseleler dahil, sorunların çoğu kriz stoku olarak değerlendiriliyordu. Çözümsüzlük, neredeyse çözüm gibi sunuluyordu.

Mesela;  işçi emeklisinin maaşı iki yüz dolar civarındaydı.

Gemisi kurtaran kaptan anlayışı yaygındı.

“Önce ben, sonra partim, sonra millet” siyaseti popülerdi.

Seçim çalışması sırasında çarşı pazar da oy istemeye dublör gönderen siyasi zihniyet vardı.

Sevgili okurlarım;

Mesela; bir sistem düşünün ki,  çeyrek asır boyunca belediye başkanlığı koltuğunda aynı kişi oturabilsin

Bakınız, kısaca şöyle bir hikaye arz edeyim: Bir siyasi parti genel merkezi düşününüz ki, söz konusu olan yerleşim merkezinde hangi adayı tercih ederse etsin seçilecek. Bundan emin olmasına rağmen, gelen tepkilere de aldırış etmeyip neredeyse çeyrek asır boyunca her dönemde aynı adayda ısrar ediyor. Ediyor da, fakat genel merkezin adayından aslında partinin tabanı da, ahali de hiç memnun değil. Kısaca seçmen tepkili ama partisinden de vazgeçmiyor. Tepkiler gitgide artınca bu defa aday değiştiriliyor. Çeyrek asır sonra adeta koltuğu elinden alınmış gibi olan önceki başkan ne yapsın?  Aktif siyasette olması lazım… Sonunda milletvekili adayı olmaya karar veriyor.

Bu defa adamcağıza “ön seçime gir” diyorlar. Çeyrek asır belediyesini yönettiği bölgede önseçime giriyor ve 38. oluyor. Tabii, ister istemez zihninizde soru beliriyor; o genel merkezin sistemle bir derdi olabilir mi?

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum Yok

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.