Ya Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi biçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz.. Sen bize yangın veriyorsun!
“Yandık !” diyoruz .. Boğmaya kan gönderiyorsun!
Esmezse eğer bir ezeli nevha, yakında
Ya Râb, o cehennemle bu tufan arasında,
Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm.
Bizâr edecek, korkuyorum ,Cedd-i Hüseyn’i
En sonra, salib ormanı görmek Harameyn’i!..
Bin üç yüz otuzbeş senedir, arz-ı Hicaz’ ın
Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın
Emvâcı hurûş-âver olurken melekûta;
Çan sesleri boğsun da gömülsün mü sükûta?
Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş’ ali vahdet,
Teslis ile çöksün mü bütün âleme zulmet?
Üçyüz bu kadar milyonu canlandıran iman
Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?
Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin ,
Solsun mu o parlak yüzü Kur’an-ı Hakim’in?
İslam ayak altında sürünsün mü nihâyet?
Ya Râb, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?
Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ?
Zalimleri adlin hani öldürmedi hâlâ!
Câni geziyor dipdiri.. Can vermede mâsûm!
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?
Lâ yüs’ele binlerce sual olsa da kurbân;
İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân!
Eyvâh! Beş on kafirin imanına kandık;
Bir uykuya daldık ki cehennemde uyandık!
Mâdâm ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın..
Yaksaydın a mel’unları.. Tuttun bizi yaktın!
Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:
Binlerce cevâmi yıkılıp hâke serildi!
Kalmışsa eğer bir iki mabed, o da mürted
Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar!
En kanlı şenâatle kovulmuş vatanından,
Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!
İslâm’ı elinden tutacak, kaldıracak yok…
Nâ-hak yere feryâd ediyor: âcize hak yok!
Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi
Ağzım kurusun.. Yok musun ey adl-i İlâhi!